Evrak-ı Perişandan

 

Doç. Dr. Fethi Gedikli  

Okul kitaplarında kalan çalışmak


“Her Türk çocuğuna düşen en büyük vazifelerden biri de terakki yolunda Avrupalılarla Amerikalılardan geri kalmamak için bütün kudretiyle çalışmaktır. Yarın sizin aranızdan da büyük kâşifler ve muhteriler (mucitler) çıkacaktır. Ve işte o gün, dünyanın en güzel yurdu olan aziz Türkiyemiz hakiki saadete ermiş olacaktır.”

Evrak-ı perişanımı karıştırırken eski yazılı matbu bir kitabın 239. ve aynı zamanda son sayfasında karşılaştığım şu tek paragrafı buraya almayı, Avrupa Birliğine gözü kapalı girmek istediğimiz bu günlerde anlamlı buldum. Sanırım adı meçhul bu kitap Cumhuriyet devrinde yayımlanmış bir kitaptır ve yine adı bilinmeyen yazarı yukarıdaki ifadesinde Cumhuriyet gençlerinden beklentilerini dile getirmekte idi. Bu tek cümlede dikkati çeken, gençlerden taklitçi olmaları değil, yaratıcı olmalarını istenmesi ve onların Avrupalılar ve Amerikalılardan geri kalmamaları idi. Gençlerden istenen alelade bir çalışma değil; yeni icatlar yapan, bilimde yeni çığırlar açan bir çalışmayı gerçekleştirmeleri idi.*
Aslında Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti arasında eğitim ve öğretimle öğrencilere verilmek istenen esas değerler bakımından büyük benzerlikler hatta ayniyetler bahis konusu idi. Nitekim yine ilk 32 sayfası eksik olan başka bir eski yazılı matbu kitaba, bir “elifba” yani “alfabe” kitabına bakıldığında en kuvvetli bir şekilde vurgulanan ve talebelere verilmek yahut kazandırılmak istenen şeyin çalışmak olduğu kolayca görülecektir.
Zikredilen elifbanın 70. sayfasında Ulvi Ulvi imzalı aşağıdaki manzume bu hüküm için sağlam bir delildir. Manzumenin dizeleri arasında bulunan “Mektep, cennet!/Gel devam et!” söyleyişi çalışmaya sevk etme yanında o devir için çocukları okula çekme gayesinin de güdüldüğünü gösteriyor. Bugün bile tam anlamıyla okullaşmayı temin edemediğimiz hatırlanacak olursa, bu çağrının ne kadar anlamlı olduğu tebellür eder:

“ÇALIŞALIM!

Arı gezer, çiçek emer;
Kuşlar uçar bir yem arar;
Orman renkten renge girer:
Her tarafta çalışmak var..
Cennet gibi her yerimiz
Sevinç ile dolmalıdır.
Bunun için her birimiz
İş sahibi olmalıdır.
Arkadaşlar iş başına!
Girdik çalışmak yaşına..
Tembellikten sakınalım,
Çalışmanın zamanıdır;
İş insanın bir canıdır
Hem de bizler her ne olsak
İşimizi düşünelim;
Tembellikten durup uzak
Çalışmakla öğünelim!
Mektep, cennet!
Gel devam et!
Haydi, haydi çalışalım,
Çalışmağa alışalım!” [Ulvi Ulvi] s. 70
Bu elifbanın ve yazarının ismi kitap eksik olduğu için bilinmiyor. Fakat elifbanın arka kapağında “Elifbaya aid âsâr-ı saire” başlığı altında kayıtlı aşağıdaki eserlere bakıldığında bu kitabın İkinci Meşrutiyetten yani 1908 tarihinden sonra hazırlandığı tahmin edilebilir. Gerçekten, Hilmi Bey’in “Osmanlı Hürriyet Elifbası” ile İsmail Cezmi Bey’in “Meşrutiyet-i Osmaniye Elifbası” adlı kitapları, başlıklarında yer alan “hürriyet” ve “meşrutiyet” kelimeleriyle ilgi uyandırmaktadır. Ayrıca tek değil, birkaç tane elifba kitabının okutulmakta olduğuna da işaret etmek gerekir. Orada adları ve müellifleri ile birlikte verilen kitap listesindeki diğer kitaplar ise şunlardır:
Resimli Güzel Elifba: Mustafa Şefik Bey
Hülâsa-yı Elifba-yı Osmanî: H[üseyin] Hıfzı ve A. Cevad beyler
Teshil-i Elifba-yı Osmanî: Hüseyin Hıfzı Bey
Mükemmel Elifba-yı Osmanî: Tevfik Bey
Feth-i Kırâat yahud Elifba-yı Osmanî: Hüseyin Fehmi ve Mehmed Gâlib beyler
Resimli Elifba-yı Tefeyyüz: (yazar adı yok)
Kur’an-ı Kerime Hazırlık: Mustafa Şefik Bey
Ferîdü’l-misâl yahud Kur’an Elifbası: (yazar adı yok)
Teshilü’l-kırâati’l-arabiyye: Hafız Nuri Efendi.
Aynı elifbada çalışma meselesi “Çalışkan çocuk” (s. 69) başlıklı yazıda bir kere daha işlenmiştir. Elifbanın 65. sayfasıyla son sayfası olan 77. sayfası arasında yer verilen öbür okuma parçaları “İki inatçı [piliç]” hikayeciği (biz bunu daha çok “keçi” diye biliriz) ve sonunda “İnatçı olmayınız.” (s. 65), “İyilik boşa gitmez” hikayeciği sonunda gene aynı yargı (s. 66), Ali Ulvi Bey’in “Vatan” adlı manzumesi (s. 67), “Terli iken su içmeyiniz.”yazısı (s. 68), Ulvi Ulvi’nin yukarıya aldığımız “Çalışalım” manzumesi (s. 70), “Kavgacı Kız” (s. 71-72), “Feride nazik bir kızdır”( s. 73) ve “Orhan memnundur” yazıları (s. 74), “Bir çocuğun yüz yastığı” manzumesi (s. 75), “İki kardeş” yazısı (s. 76) ve aşağıda takdim edeceğimiz “Padişah” manzumesidir (s. 77).
Dikkat edilirse bütün bu parçaların seçilmesinde temel maksat öğrencilere (çocuklara) belli değerlerin kazandırılmasıdır. Bu değerler belirlenecek olursa inatçı olmamak, iyilik etmek, vatanı sevmek, terli iken su içmemek yani sağlığını korumak, çalışmak, uyumlu olmak, nazik olmak, okuma-yazmayı öğrenmek, yoksulların derdini paylaşmak, kardeşler arasında uyum ve padişah sevgisidir. Cumhuriyet devrinde hem çocuk edebiyatçısı, hem de ansiklopedici ve sözlükçü olarak tanınacak İbrahim Alaeddin (Gövsa) Bey’in kaleme aldığı padişah hakkındaki ilginç manzumeyi buraya almadan edemedim. Metnin üçüncü beytinde yer alan “Çünkü odur peygamberin halifesi, vekili /Yeryüzünde üç yüz milyon Osmanlının sultanı” ifadesi, hem padişahın peygamberin halifesi ve vekili olarak tarif edilmesi ve hem de o zaman dünyada yaşamakta olan bütün Müslümanların “Osmanlı” olarak algılanması ve algılatılmak istenmesi bakımından ilginçtir:


“PADİŞAH

Padişahı biz ne için o kadar çok severiz
Onun ismi anıldıkça niye şişer kalbimiz,

Geçtiği yer bayram yeri gibi olur nedendir
Neşesiyle bütün millet ne güler, şenlenir?

Çünkü odur peygamberin halifesi, vekili,
Yeryüzünde üç yüz milyon Osmanlının sultanı

Ondadır hep ecdadının tahtı, şerefi, şanı
...

Muhteremdir her milletin hükümdarı şüphesiz;
Fakat bizler padişahı baba gibi severiz.” [İbrahim Alaeddin] s. 77
fethigedikli@ixir.com


www.ufukotesi.com - 09 / 2002  

fethigedikli@ixir.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.