| 
       5 Ocakların onun hayatında ayrı bir yeri, ayrı bir önemi vardır... 5 Ocak; Bayrak Şa-iri Arif Nihat Asya Hocamı-zın Bayrak Şiiri'ni yazdığı gün... 5 Ocak: O şaheser şiirin Adana'da İstiklâl Meydanı'nda saat kulesinin altında ilk defa okunduğu gün... 5 Ocak: Adana'nın kurtuluşu... 5 Ocak: Arif Hoca'nın Hakk'a yürüdüğü gün... Şu tesadüfün güzelliğine bakınız ki, Hoca ruhunu Adana'nın kurtuluş gününde teslim ediyor; yıl: 1975... 19.11.1979 günü vatan hainlerinin çapraz ateşi sonucunda kaybettiğimiz kıymetli ağabeğimiz İlhan Egemen Darendelioğlu, bir gün şöyle söy-lemişti: "Adanalılar'ın unutamadıkları iki edebiyat öğretmeni vardır; biri Şevket Kutkan, ötekisi de Arif Nihat Asya'dır... "Ho-ca, Çukurova'yı cennet durumuna getiren Ramazanoğulları'nın diyarını, bu güzel yurt parçasını ne denli seviyor olmalı ki, vefatı bile Adana'nın kurtuluş gününe rastlıyor... Bugün, üzerimizde ödenilemez emeği, omuzlarımızda taşınamaz hakkı bulunan rahmetlinin rubâîleri arasında dolaşmak isti-yoruz. Ele avuca sığmaz, "Yaramaz"a rah-met okutan, afacanı gölgede bırakan, söz dinlemez bir çocuğunuz varsa bu rubâî size: 
 
Val-lahi, çocuk yok bu ço-cuktan hoyrat! 
Toz top-rak içinde kalmış: Üst baş berbat! 
Dövsen dövemezsin.. sövemezsin sövsen... 
Lâkin çekeceksin, ne yaparsın evlat! 
  
Karaladıklara yâveleri şiir diye satmaya yeltenenlerden geçilmiyor, önüne gelen şairlik taslıyorsa bu rubâî de onlara:  
Artık ne rubâî, ne semaî kaldı! 
San'atta bir âvâre tedâî kaldı! 
             Her cephesi ma'mûr şiirden bu güne 
Mazbut iki üç ka-lem, fedaî kaldı! 
 
Densizlikler diz boyu, kimisinin şüpheliyse soyu, berbatsa huyu, bu rubâî de onlara: 
 
Her değdiğinin, bahtı kapanmakta bu gün; 
Havvâ, “Nasıl ettim?” diye yanmakta bu gün… 
Pişman, yüce hilkat, seni halkettiğine… 
Âdem, baban olmaktan utanmakta bu gün! 
 
"Bo-ğaz dokuz boğum" der-ler, bu, dokuz yol düşün, onuncusunda konuş, de-mektir, ama dinleyen  
yoksa, haddini bilmeyen çoksa; bu rübâî de onların suratında "Tokat" gi-bi şaklar: 
 
Çarparsam eğer beynine fetvanı se-nin 
Yamyassı eder bu sille, sîmanı senin! 
Dün-yana sığınmış, sövüyor-sun geçene... 
Bir gün tı-karım ağzına dünyânı se-nin! 
 
Memlekette bir takım aksaklıklar, haksızlıklar, uğursuzluklar varsa bunun kurtuluş yolu, memleketi, milleti elin yabanına gammazlamak değildir. Hocamız, bir rubâîde bakınız neler diyor:  
 
Sensiz kurulan şirketi devletleştir! 
Pay ummadığın serveti devletleştirir! 
Çoktan beri bunlar geçiyor aklından... 
İlk önce, fakat, devleti devletleştir!/ 
 
Yaratılan'a değil, Yaradan'a inandık; O'na dayandık, O'na güvendik... Sığınağımız O'dur, umduğumuz O'ndandır, gayrıdan değil: 
 
Allah'a güvendik, bu dönek devre de-ğil! 
Bir kerre gelirmiş ecel, üç kerre de-ğil! 
Kıştan" demesinler, öfkeden titriyo-ruz;  
Ey yıl bize cephane gerek.. cemre değil! 
 
Bütün ömrü "Türk", "Türklük" diye diye geçmiş o büyük insan, "Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak gerek" diyen o büyük Türk hakkında söz ederken yabancı kelimeler kullanan dil züppelerine sıra gelince de Hoca şunları söylüyor:  
 
Her yâdına bir Fatiha eklerken halk, 
Bir lâhza için, gazapla isyan ile kalk,  
Sor dilcilerden, ey şehidim, ki neden 
Türben "mozole"ymiş, neye lâhdin "katafalk?" 
 
Hoyratları feryatlaşanlar, feryatları horyat horyat göğe ağanlar, her gün belâ ve zulüm yağmurları altında ya-şamaya çalışanlar, Türk'ü inim inim inleyen-ler, Türkmen’in bağrı Baba  Gürgür gibi, "mum kimin yanan”lar kulak veriniz: 
 
(Kıbrıs ve Zürih) derken unuttuk Musul'u; 
(Kıbrıs) diye top-landı Güvenlik Kurulu; 
Çektiğini soran kal-madı Kerküklüler'in... 
Ey kongreler, Tanrının onlar da kulu! 
 
Bu da sağlığında yazıp kendisine okuduğumuz bir rubâî: 
 
İstek dolu, mânâ dolu sümbül gibiyiz 
Gülşende açılmış yeni bir gül gibiyiz 
Arif Hoca'dan beş on rubâî okuduk, 
Dostlar arasında  şimdi bülbül gibiyiz... 
 
 
 
 
 
Manda yuva yapmış... 
 
Mehmet Ali Şahin, bir konuşmasında "Manda yuva yapmış söğüt dalına" diye başlayan türkünün Safranbolu'ya ait olduğunu söylemiş. Kastamonu milletvekili, sarımsak uzmanı Mehmet Yıldırım düzeltiyor: "O türkü Safranbolu'nun değil, Kastamonu Tosya'nındır." Aman efendim aman, biz nice kültür bakanları biliriz ki, Şahin'in yanlışı onlarınkilerinin yanında bin defa zemzemle yıkanmış gibidir. 
Sahi kimdi o kültür bakanı,"Fransız kültürüyle yetişmiş olması"ndan ötürü kıvanç duyan?.. 
Kimdi o, "Sultan Üçüncü Mahmud'u keşfeden" (!) şair yazar kültür bakanı?.. 
Ve...  Mehmet Akif'in mezarının başında yaptığı konuşmada Dede Efendi'nin kabrinin "Türkiye'de olduğunu" söyleyen kültür bakanı kimdi?.. 
Biz, bu cevherlerin sahiplerinin kimler olduğunu düşünürken aklımıza bir dörtlük geldi.  
Okumadan edemeyeceğiz: 
 
Trabzon'da mı Tonya 
Nerde bilemem Konya 
Fazla karıştırmayın 
Nenemin adı Tonya...  
 
Sosyal demokratlar  
Bir zamanlar sıfatları "Aslan sosyal demokratlar"dı.. 
Sonraları "S.O.S.yal demokratlar" oldu. 
Son günlerde seçim listelerini bile yetiştirememelerini görenler şöyle diyor: 
A-sosyal demokratlar... 
Oratorya 
Yılmaz Öztuna'nın Türk Musikisi Ansiklopesi'ne bakıyoruz: 
"Oratorio (oratorya). Katolik veya Protestan kilise musikisine mahsus, dinî orkestra ve koro eseri" 
Hâl böyle olunca sormak gerek: "Yunus Emre Oratoryası" olur mu, olmaz mı?!!  
Biz susalım; kararı 'entel'ler-danteller versin!.. 
 
Mâniler  
Türk askeri mert olur  
Sözü ise sert olur 
Paşalarım konuşur 
Köpeklere dert olur 
 
Yürümeye yol gerek 
Sarılmaya kol gerek 
İktidara gelenin 
Tecrübesi bol gerek 
 
Bahar gibi yaz gibi 
İşve gibi naz gibi 
Vatandaşı görüyor 
Yolunacak kaz gibi 
 
Obur olan kişiler 
Hep tıkınarak şişer 
Takıyyeci takımı 
Amerika'da pişer 
 
Kimler bozdu yolları 
Kimdir kıran dalları 
Piyasayı kapladı 
Çin'in tapon malları 
 
Bekle baharı yazı 
Dinleyip ince sazı 
Kimler sever bilemem 
Fener'deki papazı 
 
Karadır yârinr kaşı 
Çok lezzetlidir aşı 
Ahmak olmak da yetmez 
Satmak için İGSAŞ'ı 
 
Kuduz köpekler yesin 
Herifin kellesini 
Otel yapıp satıyor 
Ecyat'ın Kalesi'ni  
 
 
      |