gezi

 

Nazan Sezgin  

Ruslar Akdeniz’de; Çariçe 2. Katerina ve Çeşme baskını


7-8 Temmuz 1770’te Ruslar Çeşme’de Osmanlı donanmasını yakmıştı. Çar Deli Petro’nun sıcak denizlere inme yolundaki vasiyeti 2. Katerina tarafından gerçekleştirilmişti, geçici de olsa. Rusya tarihine büyük Katerina olarak geçen bu çariçe Müthiş İvan ve Deli Petro ile birlikte, Ortodoks kilisesinin de katkısıyla olmayan bir Rus milletini yaratan üç hükümdardan birisiydi. Adı bile Vikinglere ait olan bir millet.


Ruslar Akdeniz’de Osmanlılarla savaşmak şöyle dursun yollarını bile bulamazdı.
Amiral J.Elphistone’un Günlüğünden

Otokrat dedikleri cinsten bu hükümdar hastane ve okul açmış, Didero’nun kütüphanesini satın almış, hatta ders kitapları yazmıştı. Aydınlanma filozoflarına meraklıydı ama onların okunmasını yasak etmişti.
Bu devşirme kıraliçe aslında Rus da değildi, küçük bir Alman soylusunun kızıydı. Gerisini bir kaç ay önce bir TV kanalında izlediğimiz İngiliz yapımı bir filimden aktaralım, tarih magazin faslından; Sofya adlı bu kız veliaht pirensle evlendirilmek üzere Çariçe Yelizavetta tarafından Petersburg’a getirilir. Veliahdın anası Petro’nun kızlarından Anna, babası Holştayn düküdür. O da Alman etkisinde büyümüştür. Evlenirken mezhep değiştirirler ve Sofya Katerina adını alır. Veliaht pirens ve Katerina çariçenin sıkı gözetiminde yaşarken, beklenen veliahdın müjdesi bir türlü gelmemektedir. Pirensin hanımıyla ilgisi yok gibidir. Sıçanlara eziyet ederek vakit geçirmekte, Katerina da aydınlanma filozoflarını okumaktadır. Çariçe durumdan hoşnut değildir ve bir pilan kurulur. Soylulardan Saltukov genç Katerina’nın etrafında dönmeye başlar. Bir süre sonra pirenses bir oğlan çocuk dünyaya getirir, bebeği kucağına bile alamadan çariçe çocuğa özel olarak eğitmek için el koyar. Taht garantiye alınmıştır, baba soylu da olduktan sonra nesep önemli değildir, zaten Rus asillerinin yarısı Kıpçak’tır denir (çariçenin sevmediği bu oğul ilerde Pavel Petroviç adıyla tahta geçecek ve bir suikastta öldürülecektir). Saltukoğlu, güle oynaya İsveç’e elçi olarak gönderilir. İnsanın vah zavallı gelin diyesi geliyor, Katerina’nın ne olduğunu bilmesek.
Bir süre sonra Katerina yeni bir avuntu bulur: Saray çevresinden tanıdığı ve dostluk kurduğu yaşlı İngiliz elçisinin Polonyalı asilzade sekreteri. Katerina’nın Polonyalıdan bir kızı olur ve bebek yine elinden alınır. Sonra Kont Orlof ortaya çıkar. Katerina’ya eskrim öğretmektedir. Katerina bu sefer bir erkek çocuk dünyaya getirir. Bu sıralarda çariçe Yelizavetta ölür. Veliaht 3. Petro adıyla tahta çıkar. Sarayda Alman nüfuzu başlamıştır. Soylular durumdan rahatsızdır, çar sevilmemektedir. Neticede tahttan indirilir ve Orlof kardeşlerden Aleksi tarafından öldürülür. Katerina’nın bundan haberi vardır. Resmi bildiride 3. Petro’nun hemoroite bağlı kan kaybından öldüğü belirtilir. Tahtın varislerinden kafeste tutulan bir başka pirens de Katerina’nın emriyle katledilir. (elalemin kanlı tarihinde ne entrikalar varmış meğer). Alman Katerina artık Rusya’nın sahibidir. Grigor Orlof da gözden düşmüş, çariçe Potemkin adlı seçkin bir soyluyla ilgilenmeye başlamıştır. Potemkin Orlof kardeşler tarafından itilip kakılınca bir müddet gözden kaybolur. Sonra yine ortaya çıkar. Katerina ile gizlice evlendikleri iddia edilir. Güneye doğru genişleme pilanlarını Potemkin’le birlikte yaptıkları söylenir.
Film çariçenin Emilyan Pugaçev isyanını bastırmasına ve güneye yönelmesine, Çeşme baskınına şöyle bir dokunup geçerek sonlanmıştı. Tarihin gerçekleri güneyde kim vardı sorusunu akla getirir. Tabii ki Kırım Hanlığı ve Osmanlı toprakları. .Kırım Hanlığı’nı iktisaden yıkmak için çevirdiği fesatlar, yazarımız Yrd. Doç. Dr. E. Altınkaynak’ın “Urumlar” adlı kitabında belgelidir. Osmanlı’nın Ortodoks tebaasını himaye adı altında kışkırtmak da Katerina’nın entrikasının ayrı bir yönüydü. Emperyal hırsından Polonya yani Lehistan da payını alarak parçalanacaktı. Bütün bu düzenleri tasarlarken içerde büyük bir isyanla uğraşmaktaydı. O Osmanlı Ortodokslarını kışkırtırken kendi ülkesinde Don Kazaklarından Pugaçev adlı yoksul bir köylü başkaldırmış, kendine Terek Kazakları ve Başkır Türkleri de katılmıştı. Bu isyan Katerina’yı hayli uğraştırmıştı. Gesinoviç’in “Pugaçev Ayaklanması” adlı kitabını okuyanlar, 18.yy. da Rus ve Kazak köylüsüyle ordudaki eratın nasıl insanlık dışı şartlarda yaşamak zorunda kaldıklarını öğrenir. Kazaklar canlarından o kadar bezmiş ki, hayat şartlarını çok daha insani buldukları için binlercesi Osmanlı topraklarına göç etmeye kalkışmış. Ben yazmıyorum, tarih ve Gesinoviç böyle yazıyor (Yalçın yay.). Devşirme edebiyatı meraklıları, Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” mavalını neredeyse başucu kitabı yapanlar, Fıransız ihtilali muhipleri ve Marksist anlayışla Selçuklu ve Osmanlıyı yorumlamaya kalkanlar Gesinoviç’i ve Prof. A. Nimet Kurat’ın Rusya Tarihi’ni (TTK yayınıdır) zahmet olmazsa okusunlar derim. Okumazlar gerçi, ama karalamaları da ergeç tarihin çöp sepetinde yerini alır. Biz onlara buradan 1. Katerina’nın da süfli bir Alman kadını olduğunu hatırlatalım, hani Baltacı Mehmet Paşa’yla dedikodusu edilen. Katerina o zamanlarda 60 yaşında filanmış, insanın aklına bu asılsız dedikoduyu kim uydurmuş sorusu geliyor, A.Cevdet Paşa mı acaba? Çeşme baskını nasıl olur? Sultan 3. Mustafa Katerina’nın yayılmacı emelleri karşısında 1768’de Rusya’ya savaş ilan eder. Ama hazırlıksızdır. Baltık’tan kalkan Rus donanması önce İngiltere’ye uğrar. Amiral Elphistone ve Grieg’i kılavuz olarak alır. Fıransız elçisi Babıâli’ye bunu bildirir ama kimse inanmaz. Mayorka civarına geldiklerinde Cezayirlilerden de haber ulaşır, yine ciddiye alınmaz. Mora yarım adasında ortodoksların isyan hazırlığı yaptığından Osmanlının haberi yoktur. Aleksi Orlof 1000 askerini Mora’da karaya çıkarır, bunlara 30.000 isyancı katılır, Modon kalesini kuşatırlar. Kaledeki 800 Osmanlı askeri çok güç durumdadır, 7000 kişilik yardım geleceğini boşuna beklediklerini anlayınca 300 yiğit kaleden çıkar, kuşatmacıları arkadan çevirerek topları ele geçirirler. Sonuçta isyancılar imha edilir ve Ruslar kaçar. Bunlar Holivut palavrası değil, bizim gerçek kahramanlarımızdır. Orlof majestelerine “çok şanssız bir gündü” diye yazar, aslında o Navarin’e yerleşmek niyetindedir. Savaş denizde de aralıklarla devam etmektedir, Kaptanı Derya Hüsamettin Paşa dirayetsiz biri olmalıdır. Bir ara Osmanlılar Çeşme limanına çekilir, coğrafyayı bilmeyen sanki onlardır. Rus ve İngiliz filoları Sakız boğazını kapatarak ateş gemileriyle donanmayı yakar. Çeşme’ye çıkan müttefikler şehri yağmalar. Civardaki Rum Ortodokslar Rusları kurtarıcı gibi karşılayıp şükran ayinleri düzenler. Bu gün mübadelede Ortodoksların gönderilmesini eleştirenlere hayret ediyorum. Dün onları Katerina himaye etmişti. Bugün hami Bürüksel olacaktı. Tarihten hiç ders almamışlar ki iddia edenler arasında tarihçiler de var. 1770 savaşlarının ayrıntısını yazmak haddimizi aşar, harp tarihçisi değiliz. Merak eden okuyucularımız Oğuz Aydemir’in A.R. İşipek’le birlikte yazdığı 1770 Çeşme Deniz Savaşı adlı kitabına bakabilir. Denizler Kitabevi yayınıdır. Oğuz Aydemir yurt dışında müzayededen Orlof’un günlükleriyle madalyalarını satın alarak Çeşme Müzesi’ne bağışlamıştır. Ve düzenlenen mekanın bir çok ziyaretçisi vardır. Millet olarak O. Aydemir’e teşekkür borçluyuz. 1 Temmuzda bize bahşedilen kabotaj bayramıdır, yani Türk gemilerinin seyrü sefain hakkı. O haklar kolay alınmamıştır ama bayram neredeyse unutulmuştur. Hatırlansa limanlar mı satılırdı? Limanlara bir gecede nasıl Türk bayrağı çekildiğini ben kendi yaşlılarımdan dinlemiştim. Uyan gazi Paşa!
Hikayemiz bitmemiştir. Donanma cayır cayır yanarken yaralı bir kahraman ağzında palasıyla denize atlar, İzmir’de tedavi olur ve payitahtın yolunu tutar. Belli ki içi hınç doludur. Devamı gelecek sayıda bu sütunda; Cezayirli Hasan bey Aleksi Orlof’a karşı!


www.ufukotesi.com - 07 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.