|
|
|
Ablasının Ağzından Kemal ÇAPRAZ
|
Yetmiş yıllık ömrü kırkdört yıla sığdırdın. Demek acelen onun içinmiş. Boş geçirecek bir dakikan bile yoktu... Herşeyi arkanda bırakıp gittin. Boşluğunu hiçbir şeyle dolduramayız. Senin yorgunluğunu gördükçe boşuna yoruluyor diye düşünürdük. Meğer hiç de öyle bizim düşündüğümüz gibi değilmiş. Bunu seni son yolculuğuna uğurlarken anladık |
Kardeşimi anlatacak bir şeyler yazmak istedim... Ama onu birkaç satıra sığdırmam mümkün olamaz. O evimizin tek erkek evladıydı, öyle olmasına rağmen hiç şımartılmadı... O da ayrıcalık beklemedi. Evde acı, tatlı ne olursa ona da bizim kadar pay düşerdi.
İlkokula giderken ayakkabı boyacılığı yapan arkadaşına özenerek babama zorla boya sandığı aldırmıştın. Artık küçük, sevimli bir ayakkabı boyacısıydın. Okuldan arta kalan zamanda çalışmaya gidiyordun. Bize de sık sık "Size ne getireyim" diye sorardın. Sonra halamın oğluyla (Hüseyin AKMANOĞLU) simit satmaya başladın. Ortaokulda pazarcılık yapmaya başladın. Lisedeyken senin isteğinle tarla kiralayarak bamya yetiştirmeye başladık. Biz yetiştirdik, sen sattın. Üniversite sınavında ANKARA'yı kazanmana rağmen seni sırf milliyetçi olduğun için sınıfta bıraktılar. Seneye tekrar üniversite sınavına girerek İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ BASIN YAYIN YÜKSEK OKULU'nu kazandın. Üniversiteye başladığın yıllarda Türkiye Gazetesi'nde çalışmaya başladın. Üniversitenin ikinci, üçüncü yıllarından sonra gazetecilikteki başarın ve yükün aynı oranda artmıştı. Türk Tarihi ile ilgili araştırmalara başlamıştın. Tarihi aile meselesi kadar iyi bilirdin. Evlerimize geldiğin zamanlar yeğenlerine güzel Türkçemize ilave edilen yabancı kelimeleri söyleyerek "Bunları kullanmayın" derdin. Türk malı kullanmaya özen gösterirdin. Tam bir Osmanlı torunuydun. İstiklal savaşı gazisi olan dedem ve büyük babam ile sohbet etmeyi çok severdin. Öyle çok okur öyle çok gezerdin ki seni Evliya Çelebi'ye benzetirdik. Gazeteci olarak gittiğin Kırım'dan döndüğünde orada gördüklerini ağlayarak anlatırdın... Seni derinlerden yaraladığı belliydi. Kalbin çok genişti, orada herkese yer vardı. Her daim çok aceleciydin. Sana bazen kendine zaman ayırmadığın için çok kızardım. Çocukluğu çok iyi hatırlamama rağmen hiç tatil yaptığını hatırlamıyorum. "Kemal biraz da kendine zaman ayır" dediğimde, “Abla vakit yok” derdin. Dürüsttün, çalışkandın, saygılıydın. Kardeşim, 6 saatlik röportajdan 6 günlük yazı dizisi hazırlayan kardeşim... Yetmiş yıllık ömrü kırkdört yıla sığdırdın. Demek acelen onun içinmiş. Boş geçirecek bir dakikan bile yoktu... Herşeyi arkanda bırakıp gittin. Boşluğunu hiçbir şeyle dolduramayız. Senin yorgunluğunu gördükçe boşuna yoruluyor diye düşünürdük. Meğer hiç de öyle bizim düşündüğümüz gibi değilmiş. Bunu seni son yolculuğuna uğurlarken anladık. Bu zamanda az bulunur öylesine kıymetli dostlar edinmişsin ki ebedi istirahatgâhına kadar seni yalnız bırakmadılar. Sen hep sevdiklerine "gönüldaşım" derdin.
Son yolculuğunda seni, bu acılı günümüzde de bizi yalnız bırakmayan tüm gönüldaşlarımıza teşekkür ederim. Ayrıca başsağlığına gelen dost ve yakınlarımıza ve Ufuk Ötesi çalışanlarına, varlıkta ve yoklukta onun yanında bu mücadelede yer alan can dostlarına gönülden teşekkürler ederim. Kardeşim; sen doğduğunda ağlıyordun, biz gülüyorduk; şimdi biz ağlıyoruz inşallah berzah âleminden sen bizlere gülüyorsundur. Canım kardeşim dualarımız hep seninle... Mekânın cennet olsun...
En büyük ablan; Bahtışen TORUNOĞLU
|
Bu haber 15033 defa okundu.
|
Ufuk Ötesi : 2008 / 11
|
|
|