Ramazan’ın ikinci haftasının başlarında sabah saat yedibuçuk sıralarında cep telefonum çaldı. Baktım Serdar arıyor. Telefonu hayırdır diye açtım...
Serdar’ın dediği “Kemal’i kaybettik”. Serdar bu şaka yapmaz... Aramızdaki en ciddi adamdır. Gene de “Hangi Kemal?” dedim. “Çapraz” dedi. “Hadi len!” demişim.
Gazetemizin fedakarı Gül Hanım birkaç kere hatırlattı. Yazınızı bekliyoruz... Yazınızı gönderiniz....
....
Evet... Yazıyı göndermem lazım...
Yazı...
Nasıl yazacağım? Ne yazacağım?
.....
Ramazan’ın ikinci haftasının başlarında sabah saat yedibuçuk sıralarında cep telefonum çaldı. Baktım Serdar arıyor. Telefonu hayırdır diye açtım...
Serdar’ın dediği “Kemal’i kaybettik”. Serdar bu şaka yapmaz... Aramızdaki en ciddi adamdır. Gene de “Hangi Kemal?” dedim. “Çapraz” dedi. “Hadi len!” demişim.
....
Gül Hanım arıyor. Yazı! Diyor.
Yazı!...
Oysa Kemal’in ölümünden bir ay önce de aramıştı Gül. “Sürpriz yapacağız” demişti. “Kemal bey’in doğum gününde ona sürpriz yapacağız”... Kemal Bey’i anlatan bir yazı yazmamı istemişti.
Ne kadar kolay yazmıştım.
Arkadaşım, kardeşim Kemal’i anlatmak benim için zor olmamıştı ki.
Kemal’i anlatmak için övgü sözleri yazmaya gerek yoktuki, olduğu gibi yazarsan başkaları bunu övgü yazısı diye okurlardı zaten. Kemal’in yaşantısı, duruşu, kişiliği zaten ideal insan örneğiydi.
Hayatını Türk milletine adamış biriydi. Laf değil, gerçeğin ta kendisi.
.....
Şimdi Gül yazı bekliyor.
Ne yazacağım?
Kemal’in arkasından bir şeyler söyleyeceğim.
Kolay mı yazmak?
Ne çare yazacağız.
“Ufuk Ötesi”ni yaşatmak Kemal’i her ay anmaktır.
“Ufuk Ötesi”ni yaşatmak gerek.
Arkadaşım sen ölmedin bak “Ufuk Ötesi” yaşıyor.
Arkadaşım sen ölmeyeceksin “Ufuk Ötesi” yaşayacak.