Kasım 2008

Ö T E S İ

 

5.05.2024 



Köşe Taşı

 
Prof Dr. Ali Osman Özcan

ÖZENTİ BAĞLAMI


Düşünce düzlemindeki eylem ve söylemler, her şeyi tüketim okyanusuna doğru sürüklüyor. “Tak takıştır, kes yapıştır, sök tak, yap boz, kopyala, parçala birleştir, fotokopisini çek, örnek çıkar vb.” sözcükler, günlük yaşamı yönlendiriyor. Kavramlar, kavramsızlaştırılarak yeni kavramlar denilerek piyasaya sürülüyor. Hukuk, din, ahlak, gelenek-görenek, örf ve adet, töre ve teamül alanları dilimiz de dâhil olmak üzere kavramsızlaştırıldıktan sonra pazara çıkarılıyor.

Örneğin yediğimiz simit “simit köşkünde, simit sarayında, simitlandda” tüketiliyor. Pidemiz “Pideland” ülkesine gönderilerek düşüncemizde büyük atılımlar yaptırılıyor. Bildiğimiz sözcükler, özenti ile yabancı sözcüklerle evlendiriliyor. Örneğin Türk kahvesi “Türk Cafe” de içiliyor.
Özenti bağlamındaki kaçış çizgilerinin kıvrımları, sözcüklerimizi de kıvrım kıvrım kıvrandırıyor. Yabancı özentisi yüzünden anlam üretecek sözcüklerin yanına, yabancı dil sözcükleri yamanı veriyor. Bunun adına da “ilericilik” deniliyor. Yarısı Türkçe, yarısı yabancı dillerden alınmış sözcükler, zihnimizdeki görüntülerin temelini oluşturuyor. Örneğin “Kapadokya Turizm, Eyfel Cafe, Cızburger, Macaroni Lokantası, Paris Fotoğraf Stüdyosu, Paradigma Yayınevi, Annemin Yemekleri Fast-Food, Bonus Kart, World Kart, Shish Kebap, Kebap Haus, Carrefoursa Alışveriş Merkezi vb.” yarısı Türkçe, yarısı yabancı dil, kes yapıştır tarzı tabela görüntüleri zihinlerimizi ve duyu organlarımızı esir almış gibi bir durum söz konusudur. Bütün bu olaylarda özenti türediliğinin isale tutulmuş zihinlerin neler üretebileceği, düşünce evrenine hangi malları pazarlatabileceği kolayca tahmin edilebilir.
Tüketim için eskilerin taklidinden, yabancı dillere varıncaya kadar özentinin hangi kıvrımlarla zihinleri kıvrandırdığı anlaşılabilir. Tüketim uğruna kendi tarihine seyirci kalan taklidi düşünceyi yeni ve yaratıcı düşünce zanneden “Tak takıştır, kes yapıştır vb.” tutumlara sahip olanların Türkçe düşünceyi siyaha boyadıkları da açıkça görülebilir. Taklidin karanlık dehlizlerinde ve girdaplarında ışık arayanlar, kendi düşünce yapılarına zincir vurduklarını bilmeyenlerdir.
Türkçenin dünya görüşünün aydınlığında yol alma yerine, karanlıkta ıslık çalarak yol bulmaya çalışanların zihin coğrafyaları araştırılmaya değer bir konudur. “Kes yapıştır, tak takıştır, sök tak, yap boz vb.” yöntemlerle kendi kültürünü çöplük kabul edip bu çöplüğün horozu olduğunu zannedenlerin kendilerinin kültür efendisi değil, kültür kemirgeni olduklarını anlamaları gerekmektedir. Yabancı dillerin sözcüklerini aşıranlar, çalanlar, kopyalayanların özentileriyle reklâm, ambalaj ve propagandanın kamuoyunu görsel ve işitsel olarak koşullandırması “tinsel ve bedensel” olan çevrelerimizi korumayı da zorlaştırmaktadır. Çevremizdeki eşya, nesne ve sözcüklere yeni bir düşünce kazandıracak kurgusal senaryolara aldanmayacak zikzaklı düşünce biçimlerini dışlayacak demokrasi eleği yerine adalet terazisine saygı duyacak bir düşünce ortamına ihtiyacımız vardır. Kendini beğenmeyip yabancıların dillerine bile özenti duyanların Türkçe sözcükleri yabancılara benzeterek kullanma gayretleri, onaylanacak tutumlar değildir.
Taklit ve özenti yüzünden farklı bir kültüre mensup olma şerefini taşıma arzusu, geleceğimizi de karartıcı bir tutumdur. Her şeyi her şeyle ilişkilendirerek tüketme yönteminin saltanatı belki niceliği sevindirir; ama niteliği asla. Örneğin “Sınırsız alışverişin mutluluğu” denilen mutluluk, nasıl bir mutluluktur? Satın alınan ve tüketilen bir arabanın içindeki mutluluk, mutluluğun da tüketilmesidir. Özenti bağlamındaki mutluluk sözcüğünün de “Kes yapıştır, tak yapıştır, yap boz vb.” reklâm, ambalaj ve propaganda ile tüketildiği bir ortamda, tüketemeyenlerin tüketme amacıyla suça yönelik eylemlere başvurarak suç söylemlerine katkıda bulunacakları da gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin daha önce haydut, eşkıya, soyguncu, kalpazan, hırsız vb. denilen gruplara gaspçı, sahtekâr ve kapkaççı vb. biçimde yeni tipler eklenmiştir.
“Aşırma, çalma, görmeden alma, kopya etme” eylemlerinin hayatın her alanında geçerli olması, tüketerek mutlu olacağına inandırılan insanların davranışlarıdır ki, tüketimi yüceltenlerin davranışlarını da bu bağlamda sorgulamak gerekir. Hukuk, din, ahlak, gelenek ve benzerlerine ait değerler, satışa sunulmuştur; bu alanlar da pazarda müşteri bulma peşindedirler. İnançların pazarda satışa çıkarılması, evrenselcilik adına kutsanmaktadır. Özenti bağlamının içeriye veya dışarıya doğru kıvrımlarını iyi takip ederek yumaklaştığı noktayı belirlemek çok önemlidir.


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 4649 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002